Zaman gazetesine pazar günü yapılan operasyondan beri, 'özgür basın' ifadesiyle bağlantılı pankartlar ve sloganlar her yerde.
Peki susturulamayacağı son birkaç gün içinde bile binlerce kez yinelenen 'özgür basın' ne demek? Mevzu çok basit gibi görünse de aslında, "Özgürlük nedir", "Özgür olmak mümkün müdür" gibi felsefi sorulara kadar uzanabilecek bir meseleden bahsediyoruz. Dolayısıyla basit bir mevzu değil.
Günümüzden örnekler verelim. Mevcut düzen içinde devamlı olarak 'yandaşlık' ile eleştirilen anaakıma mensup basın organları ne kadar özgürdür? Kimi zaman nefret söylemine dahi kaçan Sözcü gazetesi 'özgür basın' tanımı içine mi girer? Misal, her gazete gibi bir sahibi olan Sözcü, sayfalarını hükümet karşıtlığı üzerinden doldurarak bize özgür olduğunu mu göstermektedir? Yolsuzluğa dair haberleri 'yolsuzluk iddiası' tamlaması bile geçmeden televizyon ekranına taşıyabilen bir kanal, kamuyu bilgilendirme görevini ifa etmiyorsa işlevi nedir? Özgür olmakla övünen bir kurum, daha çalışanlarının ekonomik anlamda özgürleşmesine katkı sağlayamıyorsa, bu ne anlama gelmektedir? Ya da özgür olmayan bir kurum, varlığıyla kamuya hizmet etmiyorsa niye vardır? Zaten medya dediğimiz tek dişi kalmış canavarın işlevi tam olarak da 'bir amaca hizmet etmek' midir?
Bu sorular uzar gider.
Güncele dair bir iki laf etmek gerekirse şunları söyleyelim: Bilindiği gibi Zaman gazetesi ve Samanyolu TV, Gülen cemaatine bağlı yayın organları. Burada son dönemin 'meşhur' soruşturmaları ve duruşmaları sırasında takındıkları tavırdan bahsetmeyeceğim. Zira herkes bugünlerde bu hatırlatmayı yapıyor. Gülen cemaatinin de yargı ve emniyet ayaklarından biri olduğu söz konusu davalarda, Zaman ile Samanyolu'nun objektif olması mümkün müydü? Peki gazetecilikte objektif olmak mümkün müdür? Bir basın organının 'yargısız infaz' yapmanın da ötesinde, provokasyon yetkisi var mıdır? Provokasyon yapan gazetecilerin ne yaptıklarının farkında olmamaları olasılık dahilinde midir? Eğer bu tavırları 'şuursuzluk' kaynaklı olmayıp tamamen kasten hareket etmelerinden ötürü ortaya konulmuşsa, "Biz yanlış yapmışız" demelerinin herhangi bir kıymeti var mıdır? Vaktiyle gazeteciler gözaltına alındığında, "Bir kısım medya abartıyor" diye karalama kampanyasını bile isteye sürdürenlerin, aynı durum başlarına geldiğinde "Özgür basın susturulamaz" seslenişleri etik midir?
Üç dört gündür, bütün cümlelerimiz kocaman bir 'ama' ile bağlanıyor. Etik tartışması bir yana, bir şeylerin yanlış olduğu apaçık ortada.
'Özgür basın' mevzuna dönersek, operasyon günü sosyal medyadan paylaştığım bir mesaja değişik tepkiler geldi. 'Özgür basın' ifadesinin, Kürt basını için kullanıldığını hatırlatmaktı maksadım. "Uğur Mumcu, Kürt basını mıydı", "Peki ya Metin Göktepe" gibi çeşitli karşı çıkışlar oldu. Mumcu gibi gazetecilerin, adı üstünde gazetecilik yaptıkları ya da yazdıkları rahatsız ettiği için öldürüldükleri aşikar. Bu polemiğe girmek bile abesle iştigal. Benim kastettiğim, 'özgür basın' ifadesinin hangi vesileyle gündeme geldiğinden bahsetmek.
Yaşadığı mağduriyetler nispeten yeni konuşulmaya başlanan Kürt basınında söz açmak gerekirse... Burada 'Kürt basını' bir genellemedir, bu genelleme çalışanlarının hepsinin Kürt olduğu anlamına gelmez. 'Kürt basını' dediğimiz her şeyden önce, 1990'ların karanlığında gazetecilik yapmaya çalışan bir avuç insan. Metin gibi ama başka bir coğrafyada öldürüldüğü için isimleri bile bilinmeyen bir grup basın emekçisi. Ferhat Tepe, Hafız Akdemir, Hüseyin Deniz, Yahya Orhan, Orhan Karaağar, Hüseyin Deniz, Nazım Babaoğlu, İsmail Ağay, Mecit Akgün, Ersin Yıldız... Bombayla patlatılan gazete ofisleri, işkenceyi yazdıkları için işkence gören gazeteciler... Onların seslerini duyurma şansı yoktu. Zaten sesleri çıkmasın ve hatta başkaları da onlar için ses çıkartamasın diye öldürüldüler. İşte o dönem yine de bir avuç gazete emekçisi için ses çıkarmaya çalışanlar, "Özgür basın susturulamaz" pankartı taşıyanlar. "Özgür basın geleneği" de tam olarak buraya işaret ediyor. Türkiye'de basın her dönem farklı nedenlerle, farklı şekillerle bedel ödedi, hala da ödüyor. En başta söylediğimiz gibi, özgür basının ne olduğu uzun bir tartışma konusu. Ancak ne olmadığı meselesi o kadar da muğlak değil. Umalım ki 14 Aralık gözaltıları şapkamızı önümüze koyup düşünmek için fırsat olsun. Bu muhasebeden ne çıkar ne çıkmaz bilemeyiz ama en azından gelecek günlerde eleştirel dahi olsa basın özgürlüğünden söz edebilecek yüzümüz olsun. (BK/ÇT)